Tanıtım

Tarihine sahip çıkan bir ülke geleceğe sağlam adımlarla ilerler bence. 2020 senesinin tarihi yeri Patara seçilmesi beni çok sevindirmişti sene başında , Anadolu’nun en önemli arkeolojik alanlarından biri olan Patara’daki kazı çalışmaları, 5 yıldır Türkiye İş Bankası @isbankasi ve iştirakleri Şişecam ile TSKB tarafından destekleniyor. Patara kazılarının başkanlığını 2009 yılında Prof. Dr. Fahri Işık’tan devralan Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Klasik Arkeoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Havva İşkan Işık liderliğindeki arkeologlar, jeologlar, epigraflar, biyologlar ve mimarların oluşturduğu ekiple kazı çalışmaları disiplinli bir şekilde devam ediyor. 

Patara Yılı’nın ilanından kısa süre sonra başlayan pandemi nedeniyle, alandaki vasyon ve restorasyon uygulamaları planlanandan daha küçük ekipler tarafından yapılıyor. Kent Kapısı ve Liman Caddesi’nde restorasyon çalışmaları kazı heyeti tarafından Antalya Restorasyon ve Konservasyon Laboratuvarı Müdürlüğü uzmanları ile birlikte gerçekleştirilmiş.Şimdiye kadar Meclis Binası, , Kent Kapısı ve Liman Caddesi’nin restore edildiği Patara’da; Suriçi Kilisesi, Bazilika, Mezar Kilisesi, Markia Mezarı ise koruma çalışmaları gerçekleştirilen diğer yapılar arasında , 2000 yıllık deniz fenerinin de ayağa kaldırılmaya başlanmış.

Patara Yılı kapsamında düzenlenen sal ler , Eylül ve Ekim aylarında da devam edecek. 

KENT TARİHÇESİ

Türkiye’nin güneybatısında bugün Teke Yarımadası olarak tanımlanan bölge, antik çağlarda Lykia ya da Lukka adı verilen bir uygarlığın coğrafyasıdır. Lykia’nın tüm çağlar boyunca tarihini şekillendiren en önemli kentlerinden biri ise kuzey-güney doğrultusunda uzanan Ksanthos Nehri (bugün Eşen Çayı) Vadisi’nin ve nehrin güneyde Akdeniz’le buluştuğu noktada, Antalya’nın Kaş ilçesi sınırları içinde Patara Antik Kenti’dir. Patara, adeta bir haliç gibi karanın içine uzanan limanıyla gerçekten de sadece Lykia’nın değil, Kuzey Akdeniz’in de en önemli antik liman yerleşimlerinden biri niteliğindedir. Kentte 1988 yılından bu yana süren arkeolojik kazılarda şimdiye kadar ulaşılan en erken buluntular arasında sayılan bir prehistorik figür,  M.Ö. 4. binyıl sonu – M.Ö. 3. binyıl başına tarihlenmektedir. Ancak alanda bulunan prehistorik taş baltaların, daha erken dönemlere gittiği bilinmektedir. Yine bir Batı Lykia kenti olan Tlos’ta yapılan kazılarda ele geçen Melos Adası obsidyenleri (volkan camı), büyük bir ticaret ağına sahip olan Patara limanının, M.Ö. 8. binyılda kullanıldığına dair ipuçları vermektedir.

Patara’nın adının geçtiği en erken yazılı kaynak, bugünkü bilgiler doğrultusunda Yalburt Kutsal Alanı hiyerogliflerindedir. Büyük Hitit Kralı IV. Tudhaliya’nın (M.Ö. 1240-1220) Lukka (Lykia) Ülkesi’ne yaptığı seferi anlatan ve Anadolu’nun en eski dillerinden olan Luvice yazıtta kralın “Patar Dağı önünde steller diktiğini ve tanrılara adaklar verdiği” okunmaktadır. Kentin Likya dilindeki adı ise “Pttara”dır. Klasik dönemler içinde Patara’nın tarihi de Lykia’nın genel tarihine koşut gelişmeler içinde geçmiştir. Bu bağlamda öne çıkarılabilecek olgular M.Ö. 540 civarında gelen Pers egemenliği, I. Vekhssere (M.Ö. 450-430/425) ve II. Vekhssere (M.Ö. 430/20-410/400) tarafından basılan Patara lejantlı sikkelerden bu dönemde otonom bir yönetime sahip olduğu, M.Ö. 4. yüzyılda Hekatomnidler Hanedanı’nın burada bir garnizon kurduğu, Büyük İskender’in M.Ö. 334/333’de bu garnizona saldırarak tüm Lykia ile birlikte Patara’yı da ele geçirdiği, onun ölümünden sonra ise Mısır Hanedanı Ptolemaiosların burada M.Ö. 280’de yeni bir garnizon kurarak kentin adını da yüzyıllık bir süreç için Arsinoe olarak değiştirdiğidir. Likya’nın, Pers işgalinden önceki tarihiyle ilgili çok fazla veri bulunmamaktadır. Miletoslu tarihçi Hekataios, “Patara’nın Ksanthos Nehri’nden sonra gelen ve Pataros tarafından kurulmuş, bir Apollon tapınağı ve limanı bulunan bir kent” olduğunu yazar.

M.Ö. 2. yüzyıl Patarası, Romalı tarihçi Livius tarafından “caput gentis Lyciae”, yani “Lykia soyunun başı” ya da diğer bir deyişle “Lykia’nın başkenti” olarak tanımlanmaktadır Bu başkentlik statüsünü M.S. 43 yılında Roma İmparatoru Claudius tarafından kurulan Lycia Eyaleti’nin ve M.S. 72 yılında İmparator Vespasian tarafından kurulan Lycia et Pamphylia çifte eyaletinin başkenti olarak da sürdürmüştür. Ünlü coğrafyacı Strabon, kendi zamanında Likya Birliği’nin atadan kalma kurumlarının korunduğunu ve Artemidoros’tan (M.Ö. 104–100) alıntılayarak Likya Birliği’nde 3 oy hakkına sahip altı büyük kentten birinin Patara olduğunu belirtmiştir. Tarihçi Livius, M.Ö. 2. yüzyılda yaşanan siyasal olayları anlatırken Patara’yı “caput gentis” “soyun başı/başkent” olarak isimlendirmiştir. Patara, bu dönemde Likya Birliği tipinde sikke basan önemli bir darphane olmuştur.

M.S. 541’deki veba salgını ve arkasından M.S. 7-8. yüzyıllarda gelişen Arap akınları, kentin zayıflamasına ve küçülmesine neden olmuştur. M.S. 12. yüzyılda kent, güçlü bir çift-sur sistemiyle limanın güneyinde bir kez daha savunma amaçlı küçülmüş, ancak kazı buluntularının gösterdiği gibi, sur dışındaki alanlarda da kısmi kullanımlar devam etmiştir. Patara, en geç 1211 yılında Selçuklu Devleti ile Doğu Roma Devleti’nin Fethiye’yi sınır olarak kabul etmeleriyle, Selçukluların Akdeniz’de belki de en erken ele geçirdikleri liman kentidir. Patara’daki Türk izleri, özellikle Ortaçağ surunda seyirdim ile mazgallar arasındaki siperlikler (dendanlar) ve Selçuklu’ya özgü sarı boya kalıntılarından okunmaktadır. Selçuklu Devleti, hem deniz ticareti hem de güvenlik açısından bu liman kentini güçlendirmeye çalışmıştır. Patara, 1424 tarihinde Menteşe Beyliği’nin Osmanlıların eline geçmesi ile yeni bir egemenlik sürecine girmiştir. Bu süreçte Türklerin Patara’da yerleşip yerleşmedikleri henüz belli değildir; çünkü kentte henüz onlara yönelik örneğin bir ibadet mekânı/cami bulunamamıştır. Fakat Ortaçağ suru içindeki şapellerden birinin M.S. 15. yüzyıl tarihi, Hıristiyan halkın da burada yaşadığını göstermektedir. Patara ile ilgili en son aktarılan bilgi ise 1478 yılında Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan’ın Patara’da Rodoslularla buluştuğu yönündedir. Muhtemelen deniz fenerinin de yıkılmasına neden olan 1481 Rodos depremi ve tsunamisinden sonra Patara’da herhangi bir kalıcı yerleşim olmadığı düşünülmektedir. Bu tarihlerde liman girişi de olasılıkla tümüyle kapanmıştır.